Çarşamba, Haziran 01, 2022

yazıyorsun çiziyorsun anlatıyorsun anlatıyorsun anlatıyorsun anlatıyorsun anlatıyorsun, en sonunda hepsini siliyorsun ve aklında sadece müziği kalıyor. bayılıyorum.

Salı, Mayıs 31, 2022

liam gallagher - c'mon you know

heh geldi benimki. naber len? şerefsiz senin yüzünden ölüyordum 4 yıl önce. kırık bir kol ve bir sürü mental değişiklik bıraktın gittin bana şeytan görsün yüzünü. 


bu albümdeki sesini de o duysun. nasıl bir oynamadır bu sesle? muhtemelen sesi falan kalmamış. temiz vokal verebilmek için sesiyle bilgisayarda oynamışlar da oynamışlar. ilk 3 şarkıda duyduklarıma inanamadım. 3. şarkıda da kim olduğunu bilmeden dinliyor olsaydım "you know what i mean" lafı geçmese mümkün değil tanımazdım sesini(yeah yeah). ha bildim de ne oldu? albümü 2 kere dinledim. aklımda kalan başka hiçbir şey yok. serdarcharliebrown'un boklama bloguna hoşgeldiniz. rock'n roll kralıyım diye caka satıyorsun bize yıllardır be adam. bu nedir? bunu sadece meraktan dinleriz. o da senin lanetli hatırın için. şu anda bunu yazarken 5.şarkı "too good for giving up" çalıyor bende. sivrisinek sesi gibi geliyor sesi inanamıyorum. sadece dikkatimi birazcık çeken şarkı 11 numara "better days" oldu. onda da ufacık güzel davul atakları vardı ve liam'ın sesindeki bildik çatallanmayı 2-3 kere veriyor o yüzden. başka bir şey yok. dinlemeyin vakit kaybı.

Perşembe, Mayıs 19, 2022

The Smile - A Light For Attracting Attention

The Smile albümü gelmiş. The Smile nedir diyenlere; Thom Yorke, Jonny Greenwood ve Sons of Kemet davulcusu Tom Skinner'ın oluşturduğu bir grup. Thom Yorke ve Jonny Greenwood kimdir diyen de varsa git kardeşim hadi yanlış gelmişsin. Neyse.

Şu günlerde Radiohead'sizlik kafama vurmuşken baya iyi zamanlama oldu benim için. Kid A, Amnesiac, Hail To The Thief zamanları karışımı gibi geldi bana. Çok da farketmez. Thom Yorke ne yapsa dinlerim diye düşündüm hep. Son zamanlarda bolca sıçmıştı ya neyse (laf soktum Thom Yorke'a evet). "You will never work in television again" ilk bakışta en hoşuma giden şarkı oldu. Ama kim bilir hangi şarkıları çıkaracağız içinden zaman gösterecek. "Thin thing" ve "We don't know what tomorrow brings", ne oluyor orada yahu diyip bunun adı neymiş diye kafamı kaldırdığım ilk şarkılar oldu mesela. Albümleri çözmenin umduğumdan daha fazla zaman istediği konusu kafamı kurcalıyor son zamanlarda (ama hala kötülemekten geri durmuyorsun serdar). 

Ülkede Radiohead konseri izleyemeyeceğimiz gerçeğini bir yana bırakırsak, bir ihtimal sevgili dinazorlarımız The Smile'ı getirmeyi düşünürler belki (kimse bana grup kaşelerinin pahalı olduğu yalanından bahsetmesin sakın. Arctic Monkeys getirilebiliyor. yutmuyorum artık). İnsanların hepsinin bir an önce ölmesi gerektiği fikrim sabit olsa da genel geçer kurallar diyor ki; insanların bir takım hakları var. Radiohead de bu hakların ihlal edildiği yerlerde konser vermeye sıcak bakmıyor. The Smile bakar mı bilmiyorum (bakmaz). Yani bir kaç bağnaz dana yüzünden hala Radiohead izleyemedim. Neyse konumuz bu değil. Sızlanmayı bırak git izle serdar. Kafamızı siktin. Şimdilik canlı Radiohead izlediğini söyleyen herkesi öldürme hayalimde kalıyorum. Pandemiden önce Ed O'Brien konseri vardı Radiohead'e en yakın şey olarak. Sonrası malum. İptal. Heyecanı hoştu. Hoş demişken; hoş! Gelseler bile gidebilecek miyiz? Kim bilir... Arctic Monkeys'e gidebilecek var mı aranızda? Karaborsacı zengin ediyoruz. Konu kapanmıştır bence.

Edit:
Yazıyı yazdığım ve yayınladığım zaman arasında geçen 5-6 günlük dönemde "Free in the knowledge"a takıldım kaldım. Muhteşem bir vokal perfonmansı. Son zamanlarda kulağıma ilişen en duygusal şarkı. 


Spiritualized - Everything Was Beautiful

Herkes gitti mi? İyi. Ben geldim. Neden gittin, neden geldin? Size ne be. Hadi başlıyoruz. 

Kaldığımız yer Spiritualized'mış. Tamam işte devam edelim oradan. İyi bildiğim yer. Bilirsiniz zor zamanlarımda iyi bildiğim yerlere sığınırım. Sığındım işte tamam mı? Neden gittin, neden geldinmişmişmişmiş.

Jason Pierce abim de öyle yapmış yeni albümünde. Sığınmış. Daha albümün 1.saniyesinden "Ladies and Gentlemen We're Floating in Space" matematiğiyle karşı karşıya kalıyoruz. 

1. Şarkı "Always together with you" albümün adını söyleyen hanım ablanın sesiyle açılıyor. Diğer albümlerin hiçbirinde bunu yapmadığını bilenler için (-ki muhtemelen bilmiyorsunuz. tamam artık biliyorsunuz) 2. bir LGWFS muhteşemliğiyle karşı karşıya kalacak mıyım acaba sorusunu sorduruveriyor hemen. Dakikalar ilerliyor. 

2. Şarkı "Best thing you never had" bu albümün "Come together"ı olmaya çalışıyor. 2. şarkı hızlı ritmli olsun. Tıpkı LGWFS'teki gibi... Hmmm işte ben tam burada kıllanmaya başladım. Bu Spiritualized albümü çakması falan mı neler oluyor? 

3. Şarkı "Led it bleed (for Iggy)"... for Iggy... for Iggy.. Iggy Pop için değildir herhalde. Araştırmadım kim o Iggy diye. Zor geldi. Neyse... Bi dakika! Abi "Amazing Grace" albümünde de "The ballad of Richie Lee" vardı. Muhteşem şarkıydı, harikaydı. Ama sürekli "şunun için bunun için" diye şarkı isimleri koyduğunda bende "ee biz bunu daha önce görmüştük" düşüncesi iyice bastırmaya başlıyor. Hatta tam burada ip koptu evet. 

Albümün geri kalan kısmında 7. şarkı "I'm coming home again"deki muhteşem gitarlar dışında elle tutulacak, akılda kalacak hiçbir şeye rastlayamadım. Evet Jason Pierce'tan sadece gitar duymak da yeterli belki. Bugüne kadar sadece bu yüzden Spiritualized hastası biri oldum ama sürekli aynı yemeği yemek gibi geldi bu albüm bana. Büyük hayal kırıklığı. Yarın birisiyle muhabbet ediyor olsam yeni "Spiritualized albümünde şu var bu var" diyemeyecek olmak canımı sıktı (eee? bir saattir şu var bu var diyorsun ya serdar? iyi olmadı bu ama silmicem) Albüm kapağıysa tam bir tasarım harikası bu arada. Yine ilaç konseptine devam. Sığınmak...

Neyse işte bu albümü dinleyeceğinize gidip eski albümlere dalın derim. Belki açılış şarkısı hanım ablanın sesiyle başlayan başka albümü de vardır. Bi bakın bakalım.

Salı, Ağustos 14, 2018





heyecanlanıyorsun bazen.

Cumartesi, Ocak 28, 2017

Gençler! Dinazorlardan kurtulun.

Cuma, Ekim 03, 2014

johnny marr - playland

bak şimdi şöyle düşünelim;

johnny marr diye bir adam var yeni. albümünü dinledim geçenlerde. gitar-vokalmiş. abi adam çok iyi giyarist ya belli. çok akıcı  bi tarzı var. ama adamın sesi yok ya. gitarlar neredeyse smiths' i andırıyor ama ne vokal ne de şarkılar sarmıyor. çerez gibi. akılda kalacak gibi değil. barda otururken hareket olsun diye çalan, kimsenin bilmediği ve kimsenin ne olduğunu merak etmeyeceği şarkılar gibi.

ama işin aslı şöyle;

bu adam smiths' in gitaristi johnny marr. hani şu yazıyı yazarken bile üzerimdeki tişörtte neredeyse 30 sene önceki albümlerinin kapağı olan adam. şimdi durum böyle olunca insan bi yadırgıyor. johnny marr yapa yapa bunu mu yapabiliyor artık? geçtim, johnny marr'ın yeni albüm yapmasına ne gerek var? gerçekten bu kadar basit bi albümü kendi adıyla yayınlamaya nasıl cüret ediyor? aman tamam sustum of. hala en sevdiğim gitaristin hocası ve hala benden başka johnny marr'a laf eden olursa döverim.

Pazar, Eylül 28, 2014

thom yorke - tomorrow's modern boxes

ah sana ne çarptı bir anlayabilsem. bişeyler ispatlamaya çalışıyor zannediyorum artık. müzikle alakalı değil ama. internetten satışla falan ilgili. müzik 2. planda gibi sanki. ilk 24 saatte torrentten 100 bin kez indirilmiş. son günlerde twitterda paylaştığı belirsiz görseller ile ortaya bişeyler çıkaracağı belliydi. ama yine radiohead stüdyoya girdi gibisinden haberler yayılınca açıkçası 1-2 hafta içinde radiohead albümü ohoo biz çoktan bitirdik tarzında çıkagelecek diye düşünüyordum. hedef şaşırtmasıymış. ya da belki de radiohead albümünü de aynı şekilde satmayı düşünüp öncesinden bir olta attılar bakalım satışta problem çıkıyor mu diye. ya da albümden kendisi bile memnun kalmayıp ayıp yahu bari beklenti olmasın diyip sessiz sedasız yayınlayıverdi test albümünü. 2. defa meraktan belki, ama 3. defa asla dinlemeyeceğim bir albüm daha thom yorke'tan. ve bu içimi acıtıyor. bir radyokafanın acıları başlığımız.

Cuma, Eylül 26, 2014

julian casablancas + the voidz - tyranny


ben strokes'un is this it albümünü indie rock'ın miladı kabul edenlerdenim. julian casablancas da onun kulu ve elçisidir. ama son zamanlarda 80'ler popuna düşkünlüğüne veriyorum ki sarmıyordu yaptığı işler. fakat dikkatimi çeken bişey oldu ki önceki solo albümü Phrazes for the Young'da çalıştığı kimse yok bu albümde masteringler dışında. beyefendi kankalarından toplama bir gruba the voidz yaftası atıp gelmişler (the strokes da dursun orada allallaa).  davulcu alex carapetis dışında bir tanesinin hakkında bilgi bulmak bile samanlıkta iğne aramak gibi. o kadar zamanım yok idare edin. ilgilenmem gereken balıklar var. yada siz arayın yahu banane. neyse. iyi mi etmişler? evet. 80'ler pop klavyeleri ve pip düt bilgisayar seslerinin tekdüzeleşmediği şarkılar dışında hoşuma gitti. 'M.utually A.ssured D.estruction', 'Where No Eagles Fly', 'Johan Von Bronx'(bu baya baya baya iyi) ve 'Business Dog' çok iyi şarkılar (-ki 80'lerde buna A yüzünün sonu, B yüzünün başı derlerdi). yok ya baya baya iyi dur bidaha dinleyeyim. ben sevdiysem siz benden daha çok seversiniz biliyorum. hadi bakalım.

Pazartesi, Eylül 22, 2014

black submarine - new shores

pek ümitliydim bir zamanlar. the verve orijinli nick mccabe ve simon jones'un adını duymak yetmişti. üstüne üstlük the black ships adıyla yayınladıkları ep krufone de çok iyiydi. ama tarihi 2011. üstünden zaman geçti, konserler falan verdiler ama albüm yoktu ortada. sonra grubun ismi black submarine'e döndü, üstünden yine zaman geçti ve albümleri new shores yayınlandı şubat ayı gibi falan. umduğumu bulamadım. açılış şarkısı black submarine de çok güzel başlıyor aslında ama verve'ü baz alınca (-ki gitaristi, basçısı grupta, müsadenizle yani) gitarlarından daha bi umutluydum ama goldfrapp daha baskın çıkmış grupta anlaşılan. bazı insanlar goldfrapp seviyor, ne garip. böyle zamanlarda simon tong'a olan saygım kat kat artıyor.

Pazar, Aralık 08, 2013

son feci bisiklet

merhaba. fotoğraf için özür dilerim fotoğrafçı değilim. son zamanlarda dinlediğim en iyi gruptan bahsetmek istiyorum acilen. az önce dinledim. just veya why'd you only call me when you're  high çalmış olmaları değil mesele. evet genel bakış açısı dikkate alındığında etkili olabilir kişisel olarak. kişiselliği geçelim.

naif değil. bu kelimeden nefret etmeye başladım son zamanlarda. naif. ortada doğru düzgün bir elektrik gitar da yok. peki nesini sevdin serdar? garip bir vokal var. garip bir vokal var ve iyi bir davulcu var. yeter mi serdar? yetmez. ama ümit verir. kimyasal bağ olmadan bir grup sevilebilir ve son feci bisiklet acaip bir grup. dikkate değer ve hakikaten şaşırdın bu akşam ben. şarkı isimlerini falan hiçbirşey bilmiyorum. soundcloudları varmış şurada https://soundcloud.com/sonfecibisiklet ve hiç umurumuzda olmasa da facebook fan paceleri de varmış https://www.facebook.com/fecibisiklet burada. ah ne yaptınız çocuklar beni de bulaştırdınız.

ilgiye değer, övgüye değer, dikkate değer. yoksa yazmazdım eyvalla.

Pazartesi, Ekim 21, 2013

Hebronix

Selam. Devam ediyoruz. Hebronix.

Cajun Dance Party'i çabuk yedik. Bayıla bayıla. Onlar dağılıp Yuck geldi arkasından. 2. albümleri Glow and Behold'u bikaç hafta önce dinledim ve beğenmedim. Sıkıldım. Cajun Dance Party'i gitarist Robbie Stern adam ediyor sanıyordum ama iş fazlasıyla vokalist Daniel Blumberg'de. Adam Yuck'tan ayrıldıktan sonra da halleri içimi acıttı. 'Adam' diye kabaca bahsedebiliyorum kendisinden zira One Love Festival'da izlediğimiz kadarıyla böyle rahat davranabiliriz kendisine. Kanka naber... Neyse işte anlat anlat bitmez bunlar. Hebronix de Daniel Blumberg'in yeni işi. Rubber fazlasıyla çarpmış kendisini ve Yuck'ı bırakıp ben hep böyle takılıcam arkadaş demiş gibi. Cajun Dance Party'den Hebronix'e dönüşümü incelemek çok garip yalnız bunu söylemem lazım. Ortaokulda bahçede top oynayan çocuğun 2-3 sene içinde ottan kafayı bulmuş şekilde tv karşısında yatması gibi. Bunu tutup müziğe çevirin işte. Güzel albüm, iyi alt yapı gitarları. Garden, Unreal ve The Plan iyi şarkılar bak gerçekten.


Trans

Selam. Bernard Butler'la başlıyoruz. Yeni grubunun adı Trans.

Rough Trade Records'u ele geçirdikten sonra birkaç mıymıy müzisyene albüm yaptıktan sonra canı sıkıldığı her halinden belli olan eski Suede gitaristi, yeni büyük prodüktör Bernard Butler bu mıymıylıktan sıkılıp ofis arkadaşlarıyla stüdyoda takılırken gitarı duyan gelmiş ve bir grup kurmuşlar. Adı da yine her Bernard Butler grubunda olduğu gibi seksüel ibareler barındıran Trans olmuş. Napıyorlar? Henüz etrafta pek görünmediler, buralardan takip etmek biraz zor oluyor ama 2 davul + 4 elektro gitar, pek şiirsel anlam içermeyen basit vokallerle takılıyorlar. Baş yardımcısı Jackie McKeown. The Yummy Fur veya 1990's ne kadar bildiğiniz gruplarsa, kendisine aşina olma ihtimaliniz o kadar artıyor. Sıkı bir Rough Trade takipçisi olmak ilk şart tabiki bunun için. Koluna Rough Trade çantası takıp gezmeye benzemez. Diğer aşina isimler de New Young Pony Club'a bir zamanlar eşlik etmiş Igor Volk ve şu ana kadarki tek canlı sahnelerinde sahnede olan ama tek sahnelik mi yoksa devamlı mı henüz belli olmayan Ege Bamyası mucidi Can vokalisti Damo Suzuki. İlginç bir kadro. Neyse, bu beyler 4 şarkılık EP'leri Red'i netten satışa sundular. Elimizde youtube da olunca işler daha kolay oluyor tabi. Kulak kabartmakta fayda var. Önümüzdeki sene buralarda göreceğimiz gruplardan olma ihtimali olan bir grup velhasıl. Serdar söylemişti dersiniz.


Heyecan uyandırdı mı? Evet. Bernard Butler gitar çalıyor. Yeter zaten.

Trans - "Jubilee"
Trans - "Building No.8"
Trans - "Rock Steady"

http://www.transrecordings.com/#music
https://twitter.com/__Trans__
https://www.facebook.com/transrecordingsofficial

Pazartesi, Mayıs 21, 2012

Sheffield barlarında neler oluyor?

Son zamanlarda birşeyler dikkatinizi çekti mi? Sheffield'da dikkat çekmesi gereken bir rock'n roll çılgınlığı var. Bu Ataşehir'den bile farkedilebiliyor. Alex Turner'ın yeni saç şeklinden bile bunu anlamak mümkün. Arctic Monkeys'in "R U Mine?"ı ve Richard Hawley'le kaydettikleri "Black Treacle" b-side'ı yetmezmiş gibi Richard Hawley'i yeniden yoldan çıkarmaya yetecek bir akımla karşı karşıyayız. Beyefendi nereye takıldı neler yaptı bilemeyeceğim ama "Standing at the Sky's Edge" ondan artık hiç beklemediğim tarz bir albüm olmuş. Yıllar önce Bant dergisine onun hakkında bir yazı yazmıştım ve "Richard Hawley sürpriz yapıp hikayenin sonuna bir mucize daha ekler mi bilemeyiz ama takip etmeye devam edeceğimiz kesin. Hikaye devam ediyor ve izleyici neyle karşılaşabileceği konusunda hiçbir fikre sahip değil" diye bitirmiştim. Mucize belki de bu albümdü diyebilirim. Muhteşem olması da ekstrası. Hem Arctic Monkeys'i hem de Richard Hawley'i bu kadar değiştirebilecek şeyin memleketlerinden kaynaklanan yeni birşeyler olduğunu düşünmekte haksız mıyım acaba? Kimbilir Pulp geldiği zaman birileri röportaj yaparken Jarvis Cocker'a belki Sheffield'da neler olup bittiğini sormayı düşünür. Yine de Wikipedia'nın list of musicians from Sheffield sayfasından sıkı bir araştırma yapmanın zamanıdır. Sheffield'da birşeyler oluyor. Devamının geleceğinden ve oralarda bu adamları etkileyen yeni bişeyler olduğundan şüphelenmemek elde değil.

Pazartesi, Nisan 09, 2012

Spiritualized - Sweet Heart Sweet Light (Online)

Post küçük ama haber büyük. Sweet Heart Sweet Light'ı bu linkten dinleyebiliyoruz arkadaşlar. Pek heyecanlandım. Bir hafta daha beklemeye sabrım kalmamıştı zaten.

Edit: Albüm de gelmiş oh

Pazartesi, Mart 26, 2012

Sigur Rós'cular ekran başına

Efendim yine o günler gelmiş. Sigur Rós 28 Mayıs'ta yeni albümü Valtari'i yayınlıyormuş. Muhtemel yeni Sigur Rós hayranlarına karşı şimdiden önlemlerinizi almanızı, "Sigur Rós dünyanın en iyi grubu abiiii"cilerle fazla takılmamanızı ve Sigur Rós'la yatıp Sigur Rós'la kalkan arkadaşlarınıza hayattan bahsetmemenizi önemle tavsiye ederim. Bir tavsiyem de sigur-ros.co.uk adresinden albümün 2 numaralı şarkısı Ekki Múkk'a bir kulak kabartmanız olacaktır. Basçıları Georg Hólm'un dediğine göre öncekilere göre daha fazla elektronik materyal içeren amma ve lakin dans albümü olmayan bir albümmüş. Ekki Múkk zaten bu izlenimi veriyor evet adam haklı beyler. İyi günler dilerim.